Estetik Yönleriyle Müzik
- volkanhocam
- 11 Eyl
- 3 dakikada okunur
🎵 ESTETİK YÖNLERİYLE MÜZİK
Cevad Memduh Altar
Müzik Estetiği, Estetik Yargılar ve Autonomie/Hétéronomie Yaklaşımlar
Estetik Yönleriyle Müzik Cevad Memduh Altar (Bilim ve Teknik Dergisi, Haziran 1979)
Büyük bir müzik eserinin, uygulanış süreci içinde, aydın bir kafayı, bir Yapıcıya, bir Uygulayıcıya, bir Dinleyiciye, bir de Eleştiriciye gereksinimi var. Bu böyle olunca da görülüyor ki, fazlalık, Yapıcı-Uygulayıcı ilişkisinde. Ve müziği yapan, yaptığını çoğunlukla dinleyiciye kendisi iletemiyor, bir aracıya bağlanıyor ki, biz de bu aracıyı yerine göre "sanatçı", "virtüoz", "okuyucu" türünden terimlerle niteliyoruz. O halde müzik sanatına hayat vermede, öteki sanat dallarına karşıt anlamda bir gerçek var; yani: "Yapıcı-Uygulayıcı-Dinleyici-Eleştirici"den oluşan dörtlü bir süreç.
Müzik estetiğinde karşılaştığımız yargılar, temelde iki türlüdür: Birincisi, herhangi bir hazırlığa, deneye, bilgiye ve bulguya dayanmaksızın, sadece duygu potansiyelimizden yararlanarak oluşturduğumuz "a priori" yargı; ikincisi ise, bir hazırlığa, deneye, bilgiye ve bulguya dayanarak ve düşün potansiyelinden de gereğince yararlanarak oluşan "a posteriori" yargıdır.
Bunlardan ilki, "a priori" olanı, sanat zevk ve heyecanlarımız karşısında aniden oluşturduğumuz yargıyı niteler; bunlar duygusal ya da artistik gücümüzün zamanla ulaştığı üstünlük düzeyi ile orantılı olarak ansızın sonuç verir.
Burada konumuz, sanatın ani heyecanından ansızın doğan (a priori) yargılarımıza yöneliktir ve bu yolda verilen yargıların, daha ileri düzeylere ulaşabilme yolundaki çabalarımızın nitelik ve nitelikleridir. Şimdi böylesine bir çabayı özellikle müzik sanatına yönelerek değerlendirebilmenin yolunu arayalım:
Şunu kesinlikle bilmemiz gerekir ki, güzelliğin nedenini araştıran estetik, hiçbir zaman bağlayıcı, kesin ve değişmezlik niteliğini kazanmış bir sonuca ulaşamaz. Bir müzik eserini dinledikten sonra, bizleri duygulandıran nedenleri araştıracak olursak, bu nedenlerin hemen çoğunu, aynı çabayı gösteren başkalarıyla da paylaştığımız açıkça görülüyor. Yalnız şurasını kesinlikle unutmamak gerekir ki, bireysel karakterler arasındaki akla hayale gelmedik farklılıklar ve sınırlılıklar, büyük çoğunluğun uyabileceği, genel bir estetiğin oluşumuna da imkân vermez, çünkü "a priori" estetiğin bilimselleşip kesinleşmesi mümkün değildir.
Bu konuda çok ilginç bir örnek verebiliriz: Bettina von Arnim, sırf Beethoven'la tanışmak için Viyana'ya gidip onu tanıdıktan sonra, bilgisini, kültürünü, aşkını, kısacası her şeyini, ama her şeyini borçlu olduğu Goethe'yi bile unutmuştu. Bettina bu konuda Goethe'ye yazdığı uzun bir mektupta kısaca şöyle diyordu: "…Sana şimdi anlatmak istediğim insanı görür görmez, tüm dünyayı unuttum, o an aklıma geldikçe dünya da benden uzaklaşıyor… Ayaklarımın ucunda biten ufkum, beni kubbesiyle örterken, kendimi senin yarattığın bir ışık denizinde buluyorum ve mutlu bir coşkunluk içinde sana yazıyorum."
Bu mektup çok önemlidir; çünkü şairin mektubunda Beethoven müziğinin açıklamak istediği anlam yönünden herhangi bir yorum yok; ve düşünceler sadece Beethoven'in kişiliğine yönelik. Şairin, Beethoven sanatına yalnız autonomie estetiğinin egemen olduğuna inanması, yani müziğin, müzik sanatı dışında bir olaya, bir düşünce ya da felsefeye bağlanamayacağı seçeneğini benimseyerek, müzikte, müzik dışında bir şeyin var olabileceği görüşünü kabul etmemesi, Beethoven sanatını, autonomie estetiği anlayışına bağlamasını gerektiriyor. Bunun aksi ise hétéronomie estetiğidir ki, bu takdirde, müzik sanatına özgü anlatım potansiyeli, müzik dışı unsurlarla desteklenir.
Bettina, mektubunda, Beethoven'in bu yönüne de değinmiyor, sadece Beethoven'in kişiliğini, estetik bir hazzın yorumuna bağlıyor.
Beethoven çapında büyük bir müzik yaratıcısının ise, müzik sanatına yönelik yorumunun daha çok autonomie estetiğinden güç alıyormuş gibi görünmesi, yani müziği, kendine özgü simgesel anlatım esprisinden gelen bir yorum potansiyelinde açıklaması dikkat çekicidir.
Bu konuda Rabindranath Tagore'un müzik hakkındaki görüşü de çok değerlidir. Tagore, müziği şöyle tanımlar: "Müzik, ruhun sonsuz denizinde yüzen bir gemi gibidir. O, hiçbir limana bağlı değildir, hiçbir kıyıya mahkûm değildir. Müzik, özgürlüğün kendisidir ve bu özgürlük, onu her türlü dogmadan, her türlü sınırlamadan kurtarır."
Bana göre Tagore'un bu yorumu, tüm dogmalara karşıt ve alabildiğine özgür bir duygulanış olmanın niteliğini taşıyor. Ne yapalım ki, Rabindranath Tagore'un özgürce yorumu da bu!
Sonuç olarak, müzik estetiği, hem bireysel hem de evrensel boyutları olan karmaşık bir alandır. Müziğin autonomie ve hétéronomie estetik yaklaşımları arasındaki denge, müzik sanatının zenginliğini ve çeşitliliğini oluşturur. Her dinleyici, kendi estetik yargılarını oluştururken, hem duygusal hem de düşünsel potansiyelini kullanarak müziğin bu büyülü dünyasında kendi yolunu bulur.
Müzik, insanlığın ortak mirasıdır ve her kültürden, her dönemden insanlar, müziğin bu evrensel dilinde buluşabilirler. İşte müziğin en büyük gücü de budur: farklılıkları birleştiren, kalpleri buluşturan ve ruhları yücelten bu eşsiz sanat dalının sonsuz zenginliği.
Cevad Memduh ALTAR (Ankara, 1979)

Yorumlar