top of page

Okuma Serüvenim

"Okuma Serüvenim",

`Okumanın bir şeye "anlam yükleme" olduğunu öğrenebilmem için fırınlar dolusu ekmek yemem gerektiğini o yaşta nereden bilecektim? Beş veya altı yaşındaydım. Daha okula başlamamıza bir yıl vardı.


Komşumuz olan ve bizim ninemizin yaşında olduğunu sandığımız bir Cici Teyze'mize, mühendis olan oğlu tarafından okuma öğretildiğini annemizden işittiğimizde bu haberden pek hoşlanmıştık. Annem, rahmetli ikiz kardeşim Alâeddin'le bana: "Cici Teyze o yaşta öğrenebildikten sonra siz de öğrenebilirsiniz." dediğinde sevinçli bir telaşa kapıldık.


Annem, Cici Teyze'den izin alarak biz ikizlerin kendilerine rahatsızlık vermeden onları seyretmesine müsaade almış. Böylece ikinci kez alfabeyle karşılaşmış olduk. İlki, bu olaydan bir yıl öncesiydi. Bizden bir buçuk iki yaş kadar büyük olan ablamız ilkokula başladığında alfabeyi onun elinde görmüştük.


Annem, ilkokul üçüncü sınıftayken bir vesileyle okuldan ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Belki öğreniminin bu yarım kalmışlığının da etkisiyle ateşli bir okuma tutkusu vardı. Bizlerin illa da okumasını isterdi. Ablamıza alfabeyi öğretirken biz ikizler de onları izler, onların heceleyerek okuduğu cümleleri, biz de onları taklit ederek tekrarlardık.


Böylece okula başladığımızda okumayı ve yazmayı çabucak sökmüştük. İkinci sınıfa başladığımızda, babam, gazetesini bize okuttururdu. Gene aynı yıl, akrabalarımızdan, kendisine dayı dediğimiz bir yakınımız, bize bir hikâye kitabı armağan etti. Okul kitabı dışında gördüğüm ve okuduğum, okurken zevk aldığım ilk kitap odur.


O kitaptaki hikâyeler, ninemizin ve o komşu Cici Teyze'mizin bize anlattığı masallardan farklıydı. Şimdiki bakışımla söylersem daha bir gerçekçiydi. Denizin suyunun niçin tuzlu olduğu sorusunun cevabı, kitaptaki hikâyede şöyle açıklanıyordu: Değirmeninde tuz öğüten kahramanımız, bir serüvenin sonunda denizin dibine iner ve o gündür bu gündür işini orada sürdürür.


Oysa ninemin biz üç kardeşe anlattığı hikâye "Eciiik bir gözüm açıldı." biçiminde repliği olan bir anlatıydı. Cici Teyze'mizin anlattığı masalın adı "Ali Gottik" idi. İkinci sınıfa geçtiğimiz yılın yaz mevsimi, bağ komşumuz Abdurrahman Ağa amcamız, geceler boyu süren Binbir Gece Masalları ile Köroğlu Destanı'nı anlatırdı.


Üçüncü sınıfa geçip babamın tayini dolayısıyla Malatya'ya geldiğimizde kendi çapımızda bir birikimimiz olmuştu. O yılın tatilinde, ilk kez, kendi paramızla kitap almayı öğrendik. Mahallemizin çocukları açıklanamaz biçimde bir okuma merakları vardı. Hazreti Ali'nin Cenkleri dizisini ilk kez onların elinden tanıdık.


Malatya'da Yeni Cami'nin avlu duvarının üstünde bu tür kitapları sergileyen kitapçılar vardı. Hazreti Ali dizisinde bir kitabın yanında Nasrettin Hoca adını taşıyan bir kitabı daha aldırmıştım babama. Ben, aldığımız kitabı Nasrettin Hoca'nın maceralarını anlatan bir kitap diye düşünüyordum, aldanmışım. Tek tek fıkralar görünce şaşırmıştım.


Böylece ciddi okuma için yeterli bir birikimimizin oluşmuş olduğunu söyleyebilirim.`

Son Yazılar

Hepsini Gör
Faydasız Hayat

🧘 FAYDASIZ BİR HAYAT Zen Hikayesi - Bilgelik ve Şefkat ▶️ Okumaya Başla Faydasız Bir Hayat, bilgelik ve şefkat hakkında bir Zen...

 
 
 
Yeni Lise Arkadaşları

`Zeynep, yaz tatilinin ardından heyecanla yeni liseye başlayacağı günü bekliyordu. Küçüklüğünden beri hayalini kurduğu lise, tam da...

 
 
 
Sokaktaki Anılar

`ANILAR SOKAKTA Eski bir şehre açılan tren camından, Elif'in gözleri eski taş binalarda, sokak lambalarının altında gölgelenen ince...

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page