Milletin Efendisi Köylüler
- volkanhocam
- 10 Eyl
- 2 dakikada okunur
`Barış üniversitede 2.sınıf fotoğrafçılık öğrencisiydi. Yaptığı işi çok seviyordu ama fotoğrafçılık doğayla çok iç içe bir meslekti ve Barış şu zamana kadar hep şehirde yaşamış ve büyümüştü, köye, dağa, ormana sayılı kez gitmişti. Köy hayatının ona göre olmadığını düşünüyor ve köyü sevmiyordu. Köylü insanların bilgisiz, cahil olduğu düşüncesiyle büyütüldüğü için böyle şeyler düşünüyordu.
Bir gün yapması gereken bir ödev dolayısıyla Aydın'ın Altınova köyüne gideceğini öğrendi. Oraya gidip doğanın ve yaşlı insanların fotoğrafını çekecekti. Bu ödev için çok tedirgindi köy hayatını hiç bilmiyor ama bir hafta orda kalması gerekiyordu. Korkarak da olsa otobüse bindi ve yola çıktı.
Köy yoluna girdiklerinde ise kendi kendine "Yollar ne kadar kötü, yollar böyleyse eğer köy kim bilir nasıldır?" diyordu. En sonunda köy meydanında otobüsten indi. Sağında ve solunda 2 tane kahvehane ve oralarda oturan birçok adam vardı. Herkes ona sanki uzaylıymış gibi bakıyordu çünkü üzerindeki kıyafetler ve boynundaki fotoğraf makinesi dolayısıyla oradaki insanlardan bayağı farklı ve dikkat çekici görünüyordu.
Ona, köye gittiğinde muhtarı bulmasını onun orada kalacak bir yer ayarlayabileceğini söylemişlerdi. Etrafına bakındı ama muhtarlıkla alakalı herhangi bir şey göremedi. Çareyi kahvehanedeki adamlardan birine sormakta buldu. Gözüne kestirdiği yaşlı bir amcanın yanına yaklaşarak "Beyefendi muhtarlığa nasıl gidebilirim?" diye sordu.
Yaşlı adam anlamaz bir yüz ifadesiyle ona baktı ve "Muhtarlık sağdaki sokağın sonunda ama böyle beyefendi demene gerek yoktu be evladım. Şu zamana kadar beyefendi denilecek hiçbir şey yapmadık." dedi. Barış hemen "Estağfurullah amcacım." dedi.
Barış konuşmanın burada biteceğini zannediyordu ama yanılmıştı. Amcanın "Nereden gelirsin sen?" sorusunun ardından diğer oturan adamlar tarafından soru yağmuruna tutuldu. Yaklaşık 15 dakika onların sorularını cevapladı ve sonunda muhtarlığa gidebildi.
Köy muhtarı diğer amcalara karşı biraz daha resmi ve bilgili birine benziyordu, Barış buna çok sevindi ta ki kalacağı yerin, onu evinde misafir etmek isteyen bir köylünün evi olduğunu duyana kadar. Otel beklememişti ama en azından bir pansiyon vardır diye düşünmüştü.
Muhtarla birlikte eve doğru gitmeye başladılar. Muhtar da bu sırada evin sahibini anlatmaya başladı. Yaşlı bir adamdı evin sahibi, yıllar önce karısını kaybetmişti, çoluk çocuğu da yoktu, yalnız yaşıyordu. Sessiz sakin biriydi anlaşılan, zamanının çoğunu tarlasında geçiriyordu.
Evin kapısı göründüğünde Barış heyecandan bayılmak üzereydi çünkü yaşlı amcayı ve evi çok merak etmişti. Tedirgin bir yüz ifadesiyle bahçeye girdi. Etrafına şöyle bir baktı, her yerden hayvanlar vardı; tavuklar, horozlar, köpekler, arkadan gelen inek sesleri… Dikkat çeken onca şeyin arasından sonunda masada oturan Şeref amcayı görebildi.
Onu görünce birden sevindi çünkü tam fotoğraf çekmek istediği yapıda biriydi. Muhtar onları kısaca tanıştırdıktan sonra işleri olduğunu söyleyip gitmişti ama hâlâ birbirlerine çok yabancıydılar. Barış hemen odasına gidip eşyalarını yerleştirdi. Bir an önce fotoğraf çekmeye çıkmak istiyordu.
Akşam yemeğinde Şeref amca ona çok güzel davranmıştı, yemekler çok lezzetliydi ve Barış'ın hiç bilmediği türden yemeklerdi. Yemekten sonra Şeref amca ona kendi yazdığı şiirleri okudu. Öyle güzel yazmıştı ki Şeref amca, en usta şairlerden bile böyle aşk şiirleri okumamıştı.
Cidden köylünün anlattığı kadar vardı aşkları ve çok önyargılı davrandığını anladı. Şu zamana kadar hep küçümsemişti köylü insanları ama aslında onların yaşadığı hayatın yanında Barış'ınki hiçbir şeydi. Sonra uzunca bir süre düşündü ve burada fazladan 1 hafta daha kalmaya karar verdi. Bu insanları daha çok tanımak istiyordu.
Boşuna dememişti Atamız "Köylü milletin efendisidir" diye.`;

Yorumlar