Futbolcu Kız
- volkanhocam
- 10 Eyl
- 3 dakikada okunur
`Bir zamanlar, yüksek dağların eteklerinde saklı, küçük ve sakin bir köyde yaşayan 7 yaşında bir kız çocuğu vardı. Adı Elif'ti. Elif, enerjik ve meraklı bir çocuktu. Ama en büyük tutkusu futboldu. Köyde, ayakkabılarını çıkarıp çimenlerin üzerinde top koşturmaktan daha çok sevdiği bir şey yoktu. Oyun oynarken rüzgârın saçlarını savurması ve ayağındaki topun sesi, Elif için dünyanın en güzel melodisiydi.
Ne var ki, köyde futbol pek kızların oyunu olarak görülmezdi. Çocuklar, "Kızlar futbol oynayamaz!" diye ona takılırdı. Ama Elif bu sözlere kulak asmazdı. Tek bir hedefi vardı: Bir gün köy meydanında düzenlenen büyük turnuvada köyün en iyi futbolcusu olduğunu göstermek!
Turnuva günü yaklaşırken Elif her sabah erkenden kalkar, topunu alır ve dere kenarındaki boş tarlada antrenman yapardı. Bir sabah yine erkenden kalktı, topunu alıp tarlaya doğru yola çıktı. Ancak tarlaya vardığında gözlerine inanamadı: Topu yoktu! Oysa ki her zaman aynı yere koyardı. Topu, futbol oynayabildiği tek arkadaşıydı ve şimdi kaybolmuştu.
Elif topunu aramak için köydeki her taşın altına baktı. Komşulara sordu, tarlaları dolaştı, ama hiçbir yerde bulamadı. Üzgün bir şekilde eve dönerken, yolda köyün yaşlısı Hakkı Dede ile karşılaştı. Hakkı Dede bilge ve biraz da tuhaf biriydi. Elif'in üzgün yüzünü görünce sordu: "Ne oldu, küçük sporcu? Bugün pek neşesizsin."
Elif başından geçenleri anlattı. Hakkı Dede, uzun beyaz sakalını sıvazladı ve bir süre düşündü. Sonra gözlerini Elif'e dikerek fısıldadı: "Eğer gerçekten topunu geri istiyorsan, Kırmızı Ayakkabıların olduğu mağaraya gitmelisin. Ama dikkat et, orada dürüstlük çok önemli."
Elif, Hakkı Dede'nin anlattığı mağarayı daha önce hiç duymamıştı. Ama kayıp topu bulmak için her şeyi göze alabilirdi. Ertesi sabah erkenden yola koyuldu. Dağların arasındaki gizli patikaları geçip, büyük bir mağaraya ulaştı. Mağaranın girişinde, kapının üstünde altın harflerle yazılmış bir yazı vardı: "Gerçek bir sporcu olmak için önce kalbini doğru yolda tut."
Elif derin bir nefes alarak içeri girdi. Mağaranın içi büyülü bir yerdi. Duvarlar kristallerle kaplıydı ve yer yer parlayan ışıklar yolu aydınlatıyordu. Ama asıl dikkat çeken şey, mağaranın ortasındaki küçük taş masanın üzerinde duran parlak kırmızı ayakkabılardı. Ayakkabılar bir çift değildi, sadece sağ teki vardı.
Bir anda mağarada yankılanan bir ses duyuldu: "Eğer bu ayakkabıyı almak istiyorsan, dürüst bir sporcu olduğunu kanıtlamalısın. Sorularıma doğru cevap verirsen, topuna kavuşacaksın."
Elif şaşkın ama kararlıydı. Sesin sorduğu sorular başladı: "Bir arkadaşın hata yaptığında ne yaparsın?" "Kazandığında mı yoksa doğru olanı yaptığında mı daha mutlu olursun?" "Hile yaparak kazanmak mı, dürüstçe kaybetmek mi daha değerlidir?"
Elif, her soruya kalbinden gelen dürüst cevapları verdi. Hile yapmayı asla sevmediğini, hataların öğrenmek için bir fırsat olduğunu ve dürüst olmanın her şeyden önemli olduğunu söyledi. Son soruya cevap verdikten sonra mağara bir anda aydınlandı. Elif'in ayaklarının dibine ikinci bir ayakkabı düştü. Ama bu kez sol tekiydi.
Elif kırmızı ayakkabıları aldıktan sonra mağaranın içinden ilerlemeye devam etti. Ayakkabılar ayağında ışıl ışıl parlıyordu, fakat mağara hâlâ esrarengiz bir sessizlik içindeydi. Ayakkabılar ona sadece dürüst kaldığı sürece güç veriyordu.
Mağaranın derinliklerinde, kayıp topunu buldu. Top, diğer kayıp eşyalarla birlikte büyülü bir sandığın içindeydi. Ama sandığın yanında bir not vardı: "Bu eşyalar, sahiplerinin dürüstlüklerini kaybettikleri zaman buraya gelir. Sen dürüst kaldığın için topunu geri alabilirsin."
Elif topunu aldı ve kırmızı ayakkabılarla birlikte mağaradan çıktı. Köye döndüğünde, turnuva günü gelmişti. Artık hem topu hem de sihirli ayakkabıları vardı. Ama en önemlisi, kalbindeki dürüstlük ve kararlılıktı.
Turnuvada Elif, hiç beklenmedik bir performans sergiledi. Kırmızı ayakkabıları ona sadece hız değil, aynı zamanda cesaret de veriyordu. Her pas, her şut, her hareket mükemmeldi. Ama Elif hiçbir zaman hile yapmadı, rakiplerine saygı gösterdi ve fair play kurallarına uydu.
Maçın son dakikalarında, Elif'in takımı bir gol gerideydi. Herkes pes etmişti, ama Elif vazgeçmedi. Son saniyede attığı muhteşem golle maçı berabere bitirdi. Kazanmamıştı belki, ama dürüstlüğünü ve spor ruhunu korumuştu.
Turnuva sonunda köylüler Elif'i alkışladı. Artık kimse "Kızlar futbol oynayamaz" demiyordu. Elif, kırmızı ayakkabılarını çıkarıp Hakkı Dede'ye geri verdi. "Bu ayakkabılar başka birinin de hayallerini gerçekleştirmesine yardım etsin," dedi.
Hakkı Dede gülümsedi: "Asıl sihir ayakkabılarda değil, senin kalbindeydi, küçük sporcu. Dürüstlüğün ve azmin seni her zaman başarıya götürecek."
O günden sonra köyde kimse, "Kızlar futbol oynayamaz," demedi. Elif ise hayallerinin peşinden gitmeye ve diğer kızlara ilham olmaya devam etti. Her oynadığında, "Ben futbol oynadığım için mutluyum," derdi ve gülümserdi.`;
Yorumlar