İhtiyar Adam ve Atı
- volkanhocam
- 11 Eyl
- 2 dakikada okunur
İhtiyar Adam ve Atı
Köyün birinde yaşlı ve çok fakir bir adam varmış. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış. "Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylüler ihtiyarın başına toplanmış. "Ah ihtiyar, ah!" demişler, "Bu atı sana bırakmayacakları belliydi. Keşke satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var ne de atın!" İhtiyar, "Karar vermek için acele etmeyin," demiş. "Sadece 'at kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyara gülmüşler. Ama iki hafta sonra at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, on iki vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler ihtiyarın etrafına toplanıp özür dilemişler. "Baban, ah ihtiyar, başına devlet kuşu kondu. Dün bir atın vardı, bugün bir at sürün var. Artık sen de zengin oldun," demişler. İhtiyar, "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz," demiş. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen tek gerçek bu. Ondan ötesi sizin verdiğiniz karar. Bu bir şans mı, yoksa şanssızlık mı, henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler bu defa da ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama kısa bir süre sonra ihtiyarın biricik oğlu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken düşmüş ve bacaklarını kırmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Ah ihtiyar, ah!" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacaklarını uzun süre kullanamayacak. Halbuki sana bakacak tek kişi oydu. Şimdi yaşlılık günlerinde sana kim bakacak? Artık eskisinden de fakir ve zavallı olacaksın," demişler. İhtiyar, "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz," demiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacaklarını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Acaba bu bir şans mı, yoksa şanssızlık mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar büyük bir ordu ile saldırmış. Kral, ülkeyi savunmak için gençleri askere almış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın bacakları kırık olan oğlunu muaf tutmuşlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaş en başından kaybedileceğe benziyormuş. Köylüler gene ihtiyara gelmişler. "Haklı olduğunu bir kez daha kanıtladın," demişler. "Oğlunun bacakları kırık ama hiç olmazsa yanında. Oysa bizimkiler belki asla dönmeyecek. Oğlunun bacaklarını kırması talihsizlik değilmiş, bir şansmış meğer!" İhtiyar, "Siz erken karar vermeye devam edin," demiş. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen tek gerçek var; benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin şans, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Yorumlar